DELİ


Tam üç sefer vurduğumda asamı yere,

İlahi bir sessizlik serpilsin istiyorum; bu eski, bu köhne, antik açık hava tiyatrosunun üzerine. Bir dağın zirvesinden eteklerine inen rüzgarın sıcaklığında, geliyor yine zamanı tam ortasından bölme kudretini taşıyan aydınlığın kılıcı; bugünü eski, yarını yeni yapmaya. Baharın kokusu dağılırken gözlerimin yamacında, gökyüzünün ortasına evlat acısı gibi çökmüş karanlık parçalanıyor.

En temel özgürlük ihlallerinden biri değil mi sokağa çıkma yasağı? Oysa, oysa bilir misin ben bayılırım bu yasağa. Sokağa çıkma yasağı gibidir seni sevmek. Kendi içinde, kendi kendine. Bu yüzden başbakan olmalıyım ben, süresiz sokağa çıkma yasakları getirmeliyim. Çünkü evlerin duvarları yalnızca soğuğu değil samimiyetsizliği de dışarıda bırakır. Ve dahası hiç çamur olmuyor evlerin içinde ve o zaman bir çay koyuyorsun demlice, bir film açıyorsun çizgilisinden, simlenmiş teninle yere seriyorsun bütün melekelerimi, aklımı başımdan alıyorsun seni severken.

Azizleri azizeleri tanrılar korusun, en güzel onlar sever muhakkak lakin ben çağın en günahkarı olmaya adayım. Evet, ben günahkarlar sultanı olmalıyım! Çünkü en kutsal mabetlerde mumları yakmak gibi seni sevmek, binlerce tövbe edip bir fazla günaha koşar adım girmek gibi. Cennetlerden cehennemlerden bağımsız; cezalara vaatlere kayıtsız. Olduğu gibi, dümdüz, insan gibi...

Mühendisler, pilotlar, astronotlar, yargıçlar ne büyük adamlar ama ben cerrah olmalıyım. Evet, bir cerrah olmalıyım ki seni hücre hücre yatırıp tezgahımın üzerine her hücreni öptükten sonra tekrar aynı yerlerden dikebileyim. Titizlikle yapabilmeliyim bunu güzelliğine zeval getirmeden.

Ne Kafka olmak isterim, ne Şekspir ne Wolf, çünkü ben yazmaktan evvel bir dil bulmalıyım. Öyle bir dil olmalı ki bu; dizelerimi döktüğümde dizlerine, dünyada hiç kimsenin böyle sevilmediğine, sevilmeyeceğine ikna olmalısın. Ah ama nasıl yetecek zavallı ömrüm seni anlatmaya? Yoksa önce tanrı mı olmalıyım, zaman mı olmalıyım başı sonu belirsiz?

Yağmur mu olmalıyım, sana olan ıslaklığımı anlatmak için; kar mı olsam, beyazlığını tarif etsem. Toprak mı olsam, yarıp bağrımı yeşersen. Yoksa, yoksa kuş mu olsam da kanat diye seni takınsam.

Seni nasıl sevdiğimi dökmek isteyince ortaya, nasıl coşmakta içimde düşünceler bir bilsen. Sanki nehir kıyısında çıplak elle balık avlıyorum, birini yakalasam diğeri kaçıyor. Birini tutsam çıkarsam, aklım diğerinde kalıyor. Ne olsam bilmiyorum ama ne olduğumu biliyorum.

Ben içinde yaşadığı zamanın en gerisinde kalmış bir deli, deliler gibi seviyorum seni!

Tam üç sefer vuruyorum işte şimdi asamı yere,
                                                                         tak
                                                                            tak
                                                                               tak,
                                                                                  vakit geldi.

Göğsümden içeri sokuyorum elimi. Önce deliyi yakalıyorum orada, sonra onun göğsüne, oradan kalbine ve içindeki muskaya uzanıyorum. Açıp okuyorum üzerinde yılların kokusunu taşıyan muskayı, şöyle diyor:

bir okyanusun çıplaklığında seviyorum seni; derinliğinde
içinde eksi yüzler barındıran soğukluğunda,
sıcak su bacalarının kıyısında.
karanlığında ve aydınlığında,
ama en çok aydınlığında seviyorum,
karanlığında yazdıklarıma aldırma..!
Doğum günün kutlu, aydınlık daim olsun

İYİ Kİ DOĞDUN!



Leave a Reply

Yandex.Metrica